Bu makalede, Dolaysız Sinema Akımı, Grey Gardens (1975) filmi üzerinden incelenir ve Bill Nichols tarafından tanımlanmış olan belgesel sinema kuramları açıklanır.
Belgesel sinemadaki en dramatik değişim, gerçekliğin felsefi anlamıyla “hakikat” ve “etik” çerçevesinde sorgulanmasıyla başlamıştır (1).
Sahne ve ışık dizaynı, kameranın oyuncuya göre değil, oyuncunun kameraya göre konumlandırılması, yönetmenin ve kameramanın birer etken olarak sahne arkasındaki varlığının yok sayılması gibi unsurlar, sinemacıları “gerçek materyali”ni sorgulamaya itmiştir. Filmi izleyici için tatmin edici bir şekle sokma uğruna yapılanlar, yerini sadece kameranın ve yönetmenin bulunduğu, ve bu unsurların olan biten saf gerçekliğin etrafında dönerek filmin çekildiği akımlara bırakmıştır.
2. Dünya Savaşı sonrasında ilk kez belgesel ve kurgusal sinema alanlarında ortaya çıkan ve pek çok örneği kaydedilen Sinema-Gerçek, Dolaysız Sinema ve Arı-Göz akımları, özellikle son dönem sinema tarihçilerine göre, 2. Dünya Savaşı öncesinde büyük bir yankı bulan gerçekçilik akımından apayrı düşünülmesi gereken tamamıyla yeni kavramlar değillerdir. Fransa, ABD ve Kanada’da ortaya atılan ve yeni bir hareketi başlatan, tarihsel gelişmelerin getirileriyle sinemada bir gereklilik ve ihtiyaç haline gelen bu akımlar, 1930’lu yıllarda Grierson’un önderliğindeki “gerçekliğin yaratıcı yorumlaması” şeklinde açıklanan büyük belgesel hareketinin devamı niteliğindedir. 2. Dünya Savaşı’nda sinemanın da dahil olduğu medya ve sanat yoluyla gerçekliğin kurmacayla çarpıtılması, öyle ki Hitler’in bir halk kahramanı gibi gösterilmesine kadar varan propagandalar, savaş sonrasında sinemacıları gerçekliği dolaysız ve en saf haliyle aktarma gereksinimi duymaya itmiştir. Aslında basitçe, Bill Nichols’ün sözleriyle: “Bir kuşağın kolaylıkla kabullendiği gerçekçilik diğer kuşak için yapay gözükmektedir.” Bu nedenle 30’lu yılların özenilmiş, kurgulanmış ama özünde aynı derdi taşıyan gerçekçiliği, 2. Dünya Savaşı’nın trajik getirileri ardından yerini yeni ve saf gerçekçiliğe bırakmıştır.
Bill Nichols, belgesel filmlerin gerçekliği sunum tarzına göre altı kategori içerisinde değerlendirilebileceğini belirtir. Bu kategoriler şunlardır; şiirsel, yorumcu, katılımcı, gözlemci, dönüşlü ve edimsel. Bu tarzlar çoğu zaman aynı filmde iç içe geçmiş olarak da karşımıza çıkabilirler. Dolaysız Sinema ekolü, Nichols’ün kategorileri içinde katılımcı ve gözlemci tarzlar olarak tanımlanır.
Buna göre gözlemci tarz, günlük yaşam içerisinde göze batmayan bir kamera ile konunun doğrudan gözlemine dayanırken, katılımcı tarz ise film yönetmeni ile konusu arasındaki etkileşime dayanır (2).
Bir foto-muhabir olan Robert Drew’ün himayesinde doğan Dolaysız Sinema (Direct Cinema), belgesel sinemada canlandırma ve yorumlama gibi geleneksel yöntemleri reddeder. Dolaysız Sinema’da kamera konunun etrafında döner, konu kamera için şekillenmez ve konuya yapay ses, ışık ya da sahne unsurları dahil edilmez. Hafif kamera ve ses aygıtlarının geliştiği bir dönemde ortaya çıkan Dolaysız Sinema ile yapılan filmlerde, saatler süren ve büyük saklama kapasitelerini dolduran görüntüler kaydedilir. Dolaysız sinemada aslolan olabildiğince fazla görüntü kaydetmek ve filmi izleyicinin tatmini için işleyerek filmsel yapıyı oluşturmadaki bütün yaratıcılığı kurgu odasında konuşturmaktır.
Robert Drew’ün projelerinde yer alan çalışma arkadaşları David ve Albert Maysles kardeşler, bir süre sonra kendi projelerini yönetmeye başlamışlar ve türünün ikonik filmlerine imza atmışlardır. Maysles kardeşler, Dolaysız Sinema’nın “fly on the wall (duvardaki sinek)” şeklinde tanımlanan, kameranın olabildiğince görünmez olması durumunun tam tersine bazı filmlerinde konunun içinde yer almışlar ve kendileri de filmde görünmüşlerdir. Bu filmlerden biri de, 2009’da aynı isimle altı Emmy ödüllü bir versiyonu daha çekilen, 1975 yapımı “Grey Gardens” filmidir. Film, Edith Bouvier Beale (büyük Edith) ve kızı Edith (küçük Edith, Edie)’in Doğu Hampton, New York’ta bulunan Grey Gardens malikanesindeki gündelik yaşamlarına odaklanır. Büyük Edith, 35. ABD Başkanı John F. Kennedy'nin eşi ve 1961'den Kennedy'nin öldürüldüğü 1963 yılına dek ABD First Lady’si olan Jacqueline (Jackie) Kennedy Onassis’in halası olarak bilinir. Edith ve kızı Edie’nin yaşamları ilk kez 1973 yılında, çürümekte olan malikanelerinin bakımsızlığı ve evlerinin bölgeye pek çok haşere hayvanını çekecek kadar pis olması sebebiyle Grey Gardens’dan tahliye edilecekleri haberleriyle medyanın merceği altına alınır. Halkın ve bölgede yaşayan sosyetenin ilgi odağı olan olayın ardından, Jackie O. akrabalarının evini temizlemesine yardımcı olur. Bu büyük temizliğin sonrasında, 79 yaşındaki Edith ve 58 yaşındaki kızı Edie kapılarını Maysles kardeşlere açar. Keza film de son yılların magazininde büyük ilgi odağı olan evin gazetelerde yer alan haberleriyle ve büyük temizliğin görüntüleriyle açılır. Kameraman ve yönetmenin aynı kişiler olduğu ve konunun içinde yer aldığı film, Dolaysız Sinema’nın ve Nichols’ün tanımladığı katılımcı tarzda belgeselin en iyi örneklerinden biridir.
Büyük ölçüde etik kaygılarla, eski gerçekçi akımın gerçeği doğru yansıtamadığı gerekçesiyle ortaya çıkan yeni gerçekçi akımlarda, konunun içinde yönetmen ve kameramanın da yer alması her ne kadar abes bir durum gibi gözükse de aslında gerçekliği saf haliyle ortaya koymanın en iyi yolu olabilir. Maysles kardeşler de konunun içinde yer almanın, dolaysız sinemanın dolaysız anlatımını daha da çok pekiştirdiğini düşünmüşlerdir.
Belgeselin konusunun, yani bireylerin; sahnede, yani odada, kameralar, kameramanlar ve yönetmen olduğu gerçeğini yok sayması mümkün değildir. Konunun kamera karşısındaki doğallığını sağlamak için konu kameraya alışana ve onu yok sayana kadar yüzlerce saat çekim yapılması gerekecektir. Bu durumda bile kurgu sürecinde başlangıç ve gelişme aşamasındaki birçok görüntü kullanılmayacağı için aslında yine kurmaca bir gerçeklik ortaya konulacaktır. Bu nedenle, film ekibinin konunun bir parçası olması, filmin akışında yer alması ve diyaloglara dahil olması belgeselde mümkün olabilecek en uç gerçekliği anlatabilir. David ve Albert kardeşlerin belgesele dahil olması, konunun en kritik noktalarında akışa yön veren önemli bir rol oynamıştır. Edie, film boyunca yaşamının tekdüzeliğinden, özellikle kış aylarında kırsal hayatın çekilmezliğinden, annesiyle eve kapalı kalmış olmasından, evlenmemiş ve New York’taki hayatını bırakmış olmasına dair duyduğu derin üzüntüden yakınır. David ve Albert’ın konu içindeki varlığı, seyircinin Edie’nin kişiliğini keşfetmesi açısından büyük bir avantajdır; çünkü Edie yaşamının büyük bir bölümünü ve geçmişini içtenlikle paylaşırken sıklıkla kameramanlarla konuşur. David ve Albert’ı ne kadar sevdiğinden, onlarla konuşmaktan keyif aldığından bahseder ve annesiyle olan yaşamına dair ayrıntıları sırf onlarla paylaşmak amacıyla anlatır. Ortada plansekans bir diyalog akışının olması Edie’nin gerçekliğini pekiştirir ve bu nedenle kameramanlarla yönetmenin dahil olmadığı bir senaryoda Edie’nin gerçekliğinin paylaşımcı havadan uzak ve kurmaca olacağı varsayılabilir.
Dans etmeyi çok seven ve bu konuda oldukça iyi olan Edie, kendisini izleyen ve ona önem gösteren bu iki seyircisi için yıllar sonra yeniden dans şovları sergiler. Edith ve kızı Edie, geçmişteki güzel günlerine büyük özlem duymaktadır. Ancak anneyle kızı birbirinden ayıran büyük fark; Edith’in artık o günlerin ulaşılmazlığının farkında olup yaşlılığında geçmişteki mutlu ve güzel günleriyle avunurken, Edie’nin hala şehirde bir şansı olduğunu düşünmesi ve Grey Gardens’ı terk etmek istemesidir. Anne-kız bu konu üzerinden defalarca tartışırlar. Ufak çaplı histeri krizlerine girer ve birbirlerinin yaşam tercihlerini eleştirirler. Bütün bunlar kameramanların soruları ve yönlendirmeleriyle açığa çıkar. Edith ve Edie her tartışmanın sonunda birbirini görmezden gelecek ve hiçbir şey olmamış gibi günlerine devam edecek kadar birbirlerine alışmışlardır. O nedenle kendilerine yapılan müdahaleler filme canlılık ve hareket katmakla birlikte filmin akışını sağlayan en doğal unsur olan anne-kız dinamiğini yıpratmaz, aksine bu dinamiğin pasif agresif gerçekliğine katkıda bulunur.
(1) Sinema Kuramları 2, Zeynep Özarslan, Mart 2019
(2) Sinema Kuramları 2, Zeynep Özarslan, Mart 2019
Nurullah Kılıç · bir aralar