KRZYSTOF KİESLOWSKİ´NİN RENKLERİNDEN BAKMAK

Tuğçe Gürcan · 3 yıl önce

Takip Et

İnsan kendi başına kaldığında parmak uçlarına 
kadar tüm varlığıyla, acımasızca kendi krizi 
üzerine düşünmezse, etkileyici bir hikâye bırakamaz ardından. “Üç Renk: Mavi” filmini izleyerek tanıdığım Polonyalı yönetmen Kieslowski, 
edebiyatı sinemadan üstün tuttuğunu söyleyerek 
şiir gibi filmler yapmıştır. Fazla diyalog bulun￾mayan filmlerinde, ufak görüntü oyunları pek 
çok sözün yerini tutar. Öyle ki; tıpkı ayakkabı-
nın içindeki küçük bir çakıl taşı gibi, insanın tra￾jedisini basit ama çarpıcı, tüm 
duygusal şiddetiyle gösterir. 
On bölümden oluşan Dekalog di￾zisiyle Kieslowski, Yahudilikteki 
on Emir’i farklı bir pencereden 
anlatır. Kısa cümlelerle verilen 
yazılı bir Emiri alıp “sahneler”, 
onu bir yaşamın içine döşer, bilin￾meyen sebepleri ve krizleri sergi￾ler ve tüm sonuçlarıyla bizi içine 
katar.  Dekalog 1´de Tanrı´ya inan￾mayan bir baba çıkar karşımıza. 
Bilgisayarına ve hesaplamalarına 
güvenerek buzun erime ihtimalini 
hesaplayan baba, buzun erimesi 
sonucu oğlunu kaybedince bilgi￾sayarına dönerek ona bağırır. Ama 
burada anlatılan basit bir bilimi 
kendine ilah edinerek hataya düşen bir insan 
değil, putlarımıza olan güvenimiz kırıldığı an 
dini temellerimizin daha derinden sarsılışıdır. 
Umutsuzluğumuz ve çaresizliğimiz bizi daha 
büyük bir gerçekliğe doğru yaklaştırır ve bu yak￾laşma hali bir paradoksun içinde asıl gerçekliği￾mizi kaybettirir. 
Dekalog 3´te hasta bir adam, çaresiz eşi ve on￾ların yaşlı doktor komşularını görürüz. Başka bir 
adamdan hamile kalan kadın kocası ölürse çocu-
ğunu doğuracaktır ama kocası yaşarsa çocuğunu 
doğurmayacaktır. Küçük ipuçlarıyla geçmişini 
öğrendiğimiz yaşlı doktor ahlaki bir ikilemde 
kalır: yalan söylerse bir çocuğun hayatını kurtar￾mış olacaktır ama diğer taraftan bir huzuru ko￾rumak ya da bir insanı günahtan kurtarmak üze￾re yalan söylemek (hatta bir yalanı yaşamak) ka￾bul edilebilir mi? İnsan yaşamını yalanla temel￾lendirebilir miyiz?
Yasanın kendisinin onu ihlal etme arzusunu 
türettiğini öne sürer Aziz Pavlus. Dekalog 5´te 
“Öldürmeyeceksin” emrini ters bir pencereden 
sahneler. Belli aralıklarla gördüğümüz bir müla￾kat sahnesinde intikam anlamına gelen cezaların 
kimin intikamını aldığı sorgulanır. Yasalar ma￾sumların intikamını alıyorsa yasaları kim yapı-
yor? Bir taksiciyi öldürdüğü için idam cezası 
alan gencin hikayesi ironik biçimde şu soruyu 
sordurur: Cinayetin cezası ola￾rak idam da bir cinayetin tekrar￾lanmasıyla bu Emri çiğnemek 
değil midir? 
Dekalog 6´da güzel bir kadın 
ve ona takıntılı biçimde aşık 
olan bir genci görürüz. Genç; 
kadını görebilmek uğruna dür￾bün çalar, postanede çalışır ve 
evlere süt dağıtımı yapar. To￾mek’in Magda’ya duyduğu sevgi 
temelde aşk değil , zorunlu ve 
narsistçe bir idealleştirmedir. 
Son sahnede öfkesini kadına de-
ğil kendine çevirerek bileklerini 
kesmesi de sevgiye kavuştuğu 
anda fark ettiği yalnızlığına gö-
mülüşüdür.
Kieslowski açık ve keskin seçimler ve sonuçlar 
bırakmak yerine; parmak uçlarımıza kadar tüm 
varlığımızın krizi karşısında yeterince rahatsız 
olmamamız gibi rahatsız edici bir noktayla bizi 
huzursuz bırakıyor. Suçun halkın önünde itiraf 
edilmesi yönteminin; suçlu üzerinde arındırıcı, 
kurtarıcı bir etki bırakacağı, onu kurbanlarla 
eşitleyip insan saygınlığı adına acınabilir kılışı 
filmlerin tanımını yansıtıyor. Ayakkabımıza do￾luşan çakıl taşlarıyla keskinlikten duymadığımız 
rahatsızlığı sorgular oluyoruz böylece. “Sinema 
hiçbir şeyi değiştirmez ama insanların birçok 
şeyi anlamasını sağlar.” 

https://youtu.be/OYg5zswGG8Y

*
Yorumlar
  • Nurullah Kılıç · bir aralar

    Bu makaleye hiç yorum yazılmamış. İlk yorumu sen at!